Recep Yavuz, sonbaharla birlikte bütün dünyada olduğu üzere Türkiye’de de kültür turizminin hareketlendiğini belirtti. Recep Yavuz, “Kültür turizmi, genelde okul tatillerinin bitmesiyle orta yaş üstü emeklilere hitap eden bir eserdir ve kültür turisti klasik bir turistten çok farklıdır. Beklentileri ve ülkeye katkısı çok daha fazla olan verimli bir turisttir. Gezer, dolaşır, ziyaret eder, para harcar, ülkeyi tanır. O yüzden ülke tanıtımına çok büyük katkısı olan bir seyahat halidir. Ülkemizde bu hususta çok varlıklı, çok geniş alanlara sahip” dedi.
UNESCO ZENGİNİ TÜRKİYE
Kültür turizminin en kıymetli markalarından birinin UNESCO dünya mirası olduğuna dikkati çeken Yavuz, “Türkiye’de 21 tane UNESCO dünya mirası var. Bu epey yüksek bir sayı. Ayrıyeten 80 tane UNESCO dünya mirasına aday yerimiz var. Yani ülke bir baştan bir başa UNESCO kıymetleriyle bezenmiş bir zenginliğe sahip. Hem bu yüzden hem iklim açısından ülküdür ve gezilecek yerler açısından da çok büyük bir potansiyele sahiptir. Bu yüzden kültür turizminde Türkiye en kıymetli ülkelerden biridir” diye konuştu.
SONBAHAR VE İLKBAHARIN ALTIN ÜÇGENİ
Türkiye’de kültür turizminde en çok gezilen yerler açısından bir altın üçgen olduğunu da söyleyen Recep Yavuz, İstanbul, Efes ve Kapadokya olarak tanımladığı bu altın üçgeni şöyle anlattı:
“Kültür turizminde İstanbul birinci sıradadır. Ege-Efes civarı ve Kapadokya. Bu altın üçgen kültür turistlerinin ana ziyaretini oluşturur. Çoklukla de turistlerin birçok bu üç destinasyonu da görür. O yüzden yoğunluk sonbaharda ve ilkbaharda bu altın üçgen içinde olur. Ülkemize gelen kültür turisti son yıllarda kabuk değiştirdi. Kültür turizmi evvelce daha çok klasik Batı Avrupalı, Alman turistlerin geldiği bir eserdi. Alman ve Batı Avrupalılılar yeniden gelmeye devam etmekle birlikte son birkaç yıldır Güney Amerika’dan da ülkemize gelen, İstanbul ve Kapadokya’yı ziyaret eden epey önemli yoğunluk var. Bununla birlikte Uzak Doğu’dan gelen turistlerin de Çin, Güney Kore, Endonezya üzere ülkelerden gelen turistlerin de Ege, İstanbul ve Kapadokya ziyaretleri var. Ayrıyeten Doğu Avrupa’dan bilhassa Polonya, Rusya üzere ülkelerden gelen konukların de Kapadokya, Pamukkale üzere ilgi alanları var.”
‘KÜLTÜR TURİSTİ 1000-1500 KİLOMETRE GEZİYOR’
Türkiye’nin her ülkeye ve her beklentiye hitap eden zenginlikleri olduğunu aktaran Yavuz, “Örneğin bir Yedi Kilise çeşidimiz var, bu dini kümelere hitap eden farklı bir eserdir. Örneğin tabiat ve yürüyüş cinslerimiz var Kapadokya ve Likya’da. Geçmiş yüzyıllarda var olan hükümdarlıkların bıraktığı izleri ziyaret edebilecek birçok ören yerimiz ve kültürel varlığımız mevcut. Yazın gelen turist bütün yıl çalışmış, bir tane beklentisi var. O da gelip otelinde kalıp, mümkün olabildiğince dinlenmeyi, denizi, yemek yemeyi, oteldeki konforu tercih eder. Kültür turisti ise tam tersine oteli yalnızca yatmak için kullanır. Mümkün olduğunca gezmeyi, seyahat etmeyi istekler. Bu bağlamda ortalama 1000-1500 kilometre çeşit yapar. Her gün öteki bir bölgede ve diğer bir otelde konaklar. Cins boyunca 7-8 kenti, 15-20 ören yerini görmüş olur. Ülkeyi tam manasıyla etüt etmiş, tanımış ve doya doya yaşamış olur” dedi.
‘TÜRKİYE İÇİN ÇOK KIYMETLİ BİR ÜRÜN’
Türkiye’de evvelce kültür turisti daha çokken, bölgedeki savaşların da tesiriyle son yıllarda sayının azaldığına işaret eden Yavuz, sonbahar ve ilkbahar aylarının kültür turizminde Türkiye’nin başka ülkelere nazaran hareketliliğin en yüksek olduğu ülkelerden biri olduğunu söyledi. Kültür turizminin dönemin 12 aya yayılması açısından da çok değerli olduğunu anlatan Yavuz, “Kültür tipleri eylül ortasında başlar, aralık ayı ortasına kadar devam eder. İlkbaharda ise şubat başından mayıs ortalarına kadar sürer. Turizmi 12 ay olmasa bile 10 aya yayabilmek üzere bir misyonu vardır. Bu da yaz turizmiyle öne çıkan Türkiye için sahiden çok değerli bir üründür” diye konuştu.
KÜLTÜR ÇEŞİTLERİ NASIL GELİŞTİRİLEBİLİR?
Kültür cinslerinin nasıl geliştirilebileceğine ait değerlendirmede bulunan Yavuz, “Ne kadar çok geliştirebilirsek bizim için o kadar âlâ. Hem ülke tanıtımı hem kıymetlerimizin hakkının verilmesi açısından çok kıymetli. Kültür çeşitlerinin kendi içinde birtakım zorlukları vardır. Mesela uzun seyahatler, hepsi yakıtla, otobüsle ilgilidir ve son yıllarda petrol fiyatlarındaki artışın maliyetlere getirdiği zorluklardır. Yeniden ören yerleri kültür tiplerinin ham unsurudur ve fiyatlarının bilhassa bu devirlerde makul bir düzeyde olması kültür tiplerinin artmasına çok önemli katkı sağlayacaktır. Tanıtım doğal çok kıymetli, yalnızca kıyı bölgelerimizi değil tıpkı vakitte kültür varlıklarımızı tanıtabilmek çok önemli” dedi.
‘ÖREN YERİ FİYATLARI MAKUL OLSUN’
Dünyada UNESCO aday listesinde 80 ören yeri olan öteki bir ülke olmadığını belirten Recep Yavuz, kültür turizminin artırılması için ören yeri fiyatlarıyla ilgili şu davette da bulundu:
“Biz bunları çok âlâ kıymetlendirmeli, tanıtımını yapmalıyız. Kültür cinslerini tekrar 1990’lar, 2000’li yılların başındaki düzeyine çekebilmeliyiz. Gezdirebildiğimiz kadar ülkemizi tanıtabiliriz ve imajımıza katkı sağlayabiliriz. Bilhassa sonbahar ve ilkbaharlarda yani dönem bittiğinde kültür cinslerini teşvik etmek için ören yerlerinin fiyatları biraz daha makul olabilir. Zira her kültür cinsinde 10-15 ören yeri geziliyor ve bu önemli bir yekün oluşturuyor. Ören yerleri fiyatlarımız düşük değil. Bu yüzden kimilerinin programdan çıkarılması kelam konusu oluyor.”